AB ve Türkiye İlişkileri Çerçevesinde Sosyal Dışlanmayla Mücadele

IKGPRO-Dikey

 

AB ve Türkiye İlişkileri Çerçevesinde Sosyal Dışlanmayla Mücadele

Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Kavramı

Yoksulluk toplumsal yaşamın içinde yüzyıllardır var olsa da 80’li yıllardan itibaren hemen her ülkede uygulanan neo-liberal politikalar ve küreselleşme sürecinin etkisiyle, daha da derinleşerek çok katmanlı bir sorun haline gelmiştir. Dünyada yoksulluğa bağlı olarak yaşanan göç dalgaları, pek çok ülkede sosyal, siyasal ve ekonomik haklardan yoksun kalan toplulukların oluşmasına sebep olmuştur. Özellikle Avrupa’da belirli grupların ekonomik ve sosyal haklara erişimlerinde karşılaştıkları zorluklar ve sosyal koruma ve yardımlara ihtiyaçlarının artması ile “sosyal dışlanma/içerme” kavramı gündeme gelmiş ve temel politika belgelerinde öncelikli konulardan biri olarak ele alınmaya başlanmıştır. Sosyal dışlanma durumu, kısaca sosyal, ekonomik, politik ve kültürel haklardan mahrum olma veya bu haklara ve ilgili hizmetlere erişimde güçlüklerle karşılaşma durumu olarak tanımlanabilmektedir.  Yoksulluktan farklı olarak sosyal içerme statik bir durumu değil, bir süreci ifade etmektedir.

70’li yıllarda Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz ve gerileme ile birlikte sosyal dışlanma sorunu, başta Fransa olmak üzere tüm dünya devletleri nezdinde tartışılmaya başlanmıştır.

1974 yılında Fransa’nın Sosyal İşler Bakanı Lenoir, Fransız toplumunun onda birinin toplumdan dışlanmış olduğunu belirtmiş ve engelliler, suç işleyenler, hasta ve bakıma muhtaç olanlar, istismar edilen çocuklar, uyuşturucu madde bağımlıları, intihara eğilimli insanlar, yalnız ebeveynler ve problemli aileleri “sosyal uyumsuzluk” içindeki insanlar olarak tanımlamıştır.

1980’li yıllarda ekonomik koşulların zorlaşması ile birlikte bu gruplara işsizler ve yoksullar da eklenmiş ve sosyal dışlanma kavramı eşitsizlik ve yoksulluk olgularıyla birlikte ele alınmaya başlamıştır. Sosyal dışlanmanın en önemli nedeni olarak yoksulluk ve işsizlik gösterilmekle birlikte, işgücü piyasaları ve gelir dağılımının bozulması, sosyal korumanın yetersizliği, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler de sosyal dışlanmanın artmasında etkili olmuştur.

Kısacası bireylerin toplumla bütünleşememeleri anlamına gelen sosyal dışlanma 90’lı yıllardan itibaren Avrupa Birliği’nin merkezi politika konularından biri haline gelmiş, sosyal dışlanmaya dair tartışmalar Avrupa Birliği gündeminde önem kazanmıştır. 

Avrupa Birliği ve Sosyal İçerme

Sosyal dışlanma ile aktif mücadeleye yönelik ilk resmi adım, kapsayıcı bir toplum, herkes için eşit fırsatlar ve düzgün yaşam standartları oluşturulması amacını ifade eden “Sosyal İçerme” kavramının 1999’da yürürlüğe giren Amsterdam Anlaşması (136-137.madde) içerisinde birliğin amaçları arasında sayılması olmuştur. Sosyal içerme kavramı, sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele yöntemi olmanın yanı sıra, insanların ekonomik ve sosyal haklardan eşit olarak faydalanmasını sağlayacak, haklara ve hizmetlere erişimi kolaylaştıracak ve farklılıkları en aza indirecek politikaların üretilmesinde de bir araç olarak görülmüştür. Bu doğrultuda, 2001 yılında Avrupa Komisyonu tarafından AB üyesi ülkelere sosyal içermeye yönelik ulusal eylem planlarını sunma yükümlülüğü getirilmiştir. Toplumdaki en korunmasız grupların (işsizler, eğitimsizler veya yeterli eğitim alamayanlar, evsizler, özürlüler, madde bağımlıları, kadınlar, çocuklar, yaşlılar vb.)  istihdama, temel haklara, kamu hizmetlerine erişimlerini kolaylaştırmaya yönelik yürütülecek çalışmaların bir özeti niteliğinde hazırlanan eylem planlarına yönelik izleme raporları Avrupa Komisyonuna sunulmaya başlanmıştır. AB’ye aday ülkelerden ise benzer amaçlara yönelik olarak Ortak İçerme Belgesi (JIM – Joint Inclusion Memorandum) hazırlamaları talep edilmiştir.

Amsterdam Antlaşmasının 137. maddesi ile bağlantılı olarak Mart 2000’de gerçekleştirilenLizbon Zirvesinde, “ilk olarak, yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadelede üye ülkelerin çabalarını desteklemek ve ikinci olarak da sosyal içermeye daha fazla olanak sağlayan bir Avrupa kurmak” hedefleri belirlenmiştir.
Lizbon Zirvesinde ayrıca, Avrupa düzeyinde açık koordinasyon yöntemi (open method of co-ordination / OMC) olarak adlandırılan bir çalışma yöntemi de benimsenmiştir. Bu yöntem ortak hedefler ve ana hatların saptanması; göstergeler ve ölçütlerin oluşturulması, Ulusal Eylem Planları ve hedeflerin belirlenmesi yoluyla ortak hedeflerin ve ana hatların ulusal ve bölgesel politikalara dönüştürülmesi; periyodik izleme, değerlendirme ve emsal incelemeler yapılması temelinde işletilmektedir.

2001 yılında AB üyesi ülkelerin ve Komisyonun uzmanlarından oluşan Sosyal Koruma Komitesi ve Avrupa Komisyonu, bir dizi hedef belirlemiş ve bu hedeflerin uygulanması için üye devletlerden temel politikalarını içeren yıllık Ulusal Sosyal İçerme Eylem Raporunu (NAPs/incl – National Action Report/Social Inclusion) hazırlamalarını istemiştir.

Üye devletler arasında bir kıyaslama yöntemi geliştirmek için, hazırlanan yıllık Ulusal Programlarda kullanılmak üzere, ortak bir göstergeler listesi geliştirilmiştir. Bu göstergeler; işgücü istatistikleri, kişi başına düşen milli gelir ile milli gelirin dağılımı, sosyal harcamaların toplamı, yoksulluk göstergeleri gibi yirmiye yakın göstergeyi içermektedir.

Üye devletlerin sosyal içerme stratejileri ise Aralık 2000 tarihinde Nice Konseyinde yoksulluk ve sosyal dışlanma alanında belirlenen dört ortak hedefe dayanmaktadır. Söz konusu hedefler istihdama katılım ile herkesin kaynaklara, haklara, mallara ve hizmetlere erişiminin kolaylaştırılması, sosyal dışlanma riskinin önlenmesi, en korumasız gruplara yardım edilmesi ve ilgili tüm tarafların seferber edilmesidir.

Son dönemde ekonomik ve sosyal alanda yaşanan gelişmeler ve ihtiyaçlar dikkate alınarak sosyal içerme alanının kapsamının genişletilmesi gereği doğmuş ve küreselleşme, çocuk yoksulluğu, herkes için insan onuruna yakışır barınma olanakları gibi temel sorun alanlarına da ülkeler tarafından öncelik verilmesi konusunda görüş birliğine varılmıştır.

Bu yeni yaklaşım ile Avrupa Sosyal İçerme Stratejisi “ Avrupa Sosyal Koruma ve Sosyal İçerme Stratejisi olarak anılmaya başlanmıştır.

Kapsadığı sürenin sona ermesi ile birlikte Lizbon Stratejisi’nin yerini 2010’da yayımlanan“Avrupa 2020: Akıllı, Sürdürülebilir, Kapsayıcı Büyüme için Avrupa” stratejisi almıştır.

Söz konusu stratejinin “Kapsayıcı Büyüme” önceliği çerçevesinde ekonomik ve sosyal anlamda bütünleşmeyi sağlayan yüksek istihdam ekonomisi hedeflenmiş, Avrupa genelinde yüksek istihdam seviyesinin yakalanması ve ekonomik büyümenin AB’nin her yerine eşit dağılımını sağlayarak sosyal ve bölgesel uyumun temin edilmesi amaçlanmıştır.


Türkiye’de Sosyal İçerme Faaliyetleri ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı

Türkiye ise Avrupa Birliği’ne adaylık sürecindeki yükümlülüklerinden biri olan sosyal dışlanma ile mücadele kapsamında, aday ülkelerce hazırlanması öngörülen Ortak İçerme Belgesi (JIM – Joint Inclusion Memorandum) çalışmalarına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi (ABKD) Başkanlığı önderliğinde 3 Aralık 2004 tarihindeki Başlangıç Toplantısı ile başlamıştır. JIM belgesinin amacı Nice’te belirlenen hedeflere paralel olarak yoksulluk ve sosyal dışlanmanın mevcut boyutunun/ kapsamının tespiti, ülkenin ilgili alanda temel problemlerinin tanımlanması, sosyal içermenin önündeki engellerin değerlendirilmesi, bu unsurlara dayanarak yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadelede stratejisinin geliştirilmesidir. Belgenin hazırlık çalışmaları kamu kurum ve kuruluşları, sosyal taraflar, üniversiteler, uluslararası örgütler ve sivil toplum örgütlerinin de dâhil olduğu yaklaşık 60 kurumla işbirliği içerisinde sürdürülmüş ve Avrupa Komisyonuna belirli aralıklarla sunularak ve geniş katılımlı seminerler düzenlenerek görüşler alınmıştır. Süreç içerisinde bazı başlıklarda taraflar arasında uzlaşma sağlanamaması nedeniyle belge askıya alınmıştır.  2010 yılında Brüksel’de Avrupa Komisyonu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerinin belgenin hazırlanmasına ilişkin sürecin tekrar başlatılması yönünde karşılıklı isteklerini dile getirmelerinin ardından belgeye ilişkin hazırlık çalışmaları yeniden başlatılmış, taslak metin 2012 yılı Ağustos ayında Avrupa Komisyonuna iletilmiştir.Avrupa Komisyonu, getirilen yeni yaklaşım gereği 2012 yılında Ortak İçerme Belgesinin, istihdam alanındaki öncelikleri belirleyen politika belgesi olan Ortak Değerlendirme (İstihdam) Belgesi (JAP – Joint Assesment Paper) ile birleştirilmesini ve aday ülkelerde sosyal içerme ile istihdam alanlarını bütüncül biçimde ele alacak yeni bir strateji belgesi hazırlanmasına karar vermiştir.  Buna göre ÇSGB Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı 2013 yılı başlarında   “İstihdam ve Sosyal Reform Programı (ESRP – Employment and Social Reform Programme)” yazılmasına ilişkin çalışmaları başlatmıştır.

İstihdam ve Sosyal Reform Programlarının (ESRP) amacı aday ülkelerde ekonomik ve sosyal gelişmeye ilişkin temele sorun alanlarının (örn. düşük istihdam oranları, kayıt dışılık, sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamı) tanımlanması, Avrupa 2020 hedefleri doğrultusunda akılcı, sürdürülebilir, içermeci büyümeye katkı sağlayacak politika ve tedbirlerin belirlenmesi, istihdam ve sosyal politika alanlarında ülkelerin Avrupa 2020 Stratejisine ve yönetim sürecine yakınlaştırılmasıdır. ESRP kapsamında ülkelerde düzenli olarak yıllık izlemeler gerçekleştirilecek, göstergelere dayalı değerlendirmeler yapılacak belirlenen öncelikler için IPA fonlarının kullanımı da sürece dâhil edilecek ve Yıllık İlerleme Raporunda istihdam ve sosyal durumun değerlendirilmesi için destek verilecektir.

ESRP Başlangıç Toplantısı 25 Nisan 2013 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Taslak metin 2013 yılı Aralık ayında Avrupa Komisyonu ile ön görüşleri almak üzere paylaşılmıştır. Avrupa Komisyonunun görüşleri 2014 yılı Mart ayında alınmış olup belgenin hazırlık çalışmaları sürdürülmektedir.

Aynı dönemde ÇSGB Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı (ABKD) Sosyal İçermeye dair Avrupa Birliği mali destekleri ile yürütülecek diğer bir uygulamanın da hazırlıklarını tamamlamıştır.

Dezavantajlı Kişilerin Sosyal Entegrasyonu ile İstihdam Edilebilirliklerinin Artırılması Operasyonu ve Hibe Programı

2007 yılından itibaren ülkemize IPA (Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı) kapsamında sunulan İnsan Kaynaklarını Geliştirilmesi başlıklı fonların yönetiminden sorumlu kuruluş olan ABKD, fonların kullanım alanlarını ve miktarlarını belirleyen temel belge olan İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programını (İKG OP) hazırlamıştır. İKG OP’nin öncelik alanlarıEğitim, İstihdam, Sosyal İçerme olarak belirlenmiştir. Program kapsamında beş yüz milyon avronun üzerinde bir bütçe ile kadın ve genç istihdamının artırılması, kız çocuklarının eğitime kazandırılması, hayat boyu öğrenmenin geliştirilmesi, kayıtlı istihdamın artırılması gibi alanlarda faaliyetler yürütülmüş ve yaklaşık 110 bin kişiye ulaşılmıştır.

ABKD, 2014 yılı başlarında AB’de sosyal içermeyle ilgili çalışmaları temel alarak hazırladığı Sosyal İçermeye yönelik operasyonuna ilişkin hazırlıklarını (Dezavantajlı Kişilerin Sosyal Entegrasyonu ile İstihdam Edilebilirliklerin Artırılması) tamamlamıştır.

Operasyon temel olarak dezavantajlı durumları nedeniyle istihdam hizmetlerine erişmekte zorlanan kişi ve grupların işgücüne erişimlerini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Operasyon ile engelliler, göç nedeniyle mağdur olmuş kişiler,  eski mahkûmlar, gecekondu bölgelerinde yaşayanlar, Roman vatandaşlar, madde bağımlıları, şiddet mağdurları ve benzeri çok sayıda grubun istihdamına ve sosyal entegrasyonlarına yönelik çalışmalar yürütülmesi planlanmıştır. Operasyon bünyesinde söz konusu grupların tümünü kapsayan etkin bir bilgi toplama ve izleme sisteminin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu doğrultuda en önemli faaliyetlerden biri; tüm dezavantajlı gruplar için nüfus, cinsiyet, eğitim durumu gibi detayları içeren verilerin toplanacağı bir veri tabanının oluşturulması olarak belirlenmiştir.

Mart 2014’te Operasyon kapsamında yürütülecek hibe programının duyurusu yapılmıştır.  Hibe programı çerçevesinde yürütülecek projelerin finansmanında kullanılmak üzere 30 milyon avroluk bir bütçe ayrılmıştır. Söz konusu bütçenin 20 milyon avroluk bölümü tüm dezavantajlı gruplar için yürütülecek projeleri kapsarken, kalan 10 milyon avroluk kısım Roman Vatandaşların istihdamı için yürütülecek projelere ayrılmıştır.

Hibe programının ülke çapında tanıtılması ve potansiyel başvuruların sayısının artırılması amacıyla Nisan 2014’te ülke çapında 14 ili kapsayan bilgilendirme günleri düzenlenmiştir.  Söz konusu etkinliklerde, ilgili kurum, kuruluş ve STK temsilcileri fonlardan faydalanma şartları konusunda bilgilendirilmiş ve hibe projesi yazımı üzerine eğitim sağlanmıştır. Hibe başvurularının 2014 Temmuz ayında tamamlanmasının ardından değerlendirme sürecine geçilmiştir.

Değerlendirme sonucunda hibe almaya hak kazanan kurumlar tarafından dezavantajlı grupların özel ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş mesleki eğitim programları hazırlanmasına, dezavantajlı grupların istihdam hizmetlerine ulaşımlarının kolaylaştırılmasına,  hizmet sağlayıcıların dezavantajlı grupların özel ihtiyaçlarına göre eğitilmesine yönelik projeler yürütülecektir. Projelerde ayrıca, toplumda dezavantajlı grupların sorunları ile ilgili farkındalık artırmaya yönelik faaliyetler de yer alacaktır.

Farklı sosyal grupları bir araya getirip bütünleştirmesi ve dezavantajlı gurupların durumlarında etkin iyileştirmeler sağlaması beklenen projelerin 2015 yılı içerisinde uygulanmaya başlaması beklenmektedir. Operasyon ile ilgili daha detaylı bilgiye www.ikg.gov.tr web sitesinden ulaşılabilir.

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşır mısınız?

Comments are closed.