Dünya ekonomik sistemi önemli bir dönüşüm süreci içindedir. İncelemi 1944-1974 arası belirleyici olan Bretton Woods (bu yıl kuruluşunun 75nci yıldönümü) anlaşması ile kurulan düzeni, bu tarihten 2008 küresel mali krize kadarki dönemi ve bu tarihten sonrakileri içerecek şekilde ele alacağım. Hegemonik güçler, küresel ve bölgesel kurumlar, rezerv para sistemleri ve durumu özetleyen bakışla bu inceleme bizlere vizyondakileri de tasavvur etme imkanı vermektedir.
1944-1974 Arası:
Bretton Woods, makro düzeyde, sabit ancak ayarlanabilir döviz kurlarına dayanıyordu. Ulusal politikaların tutarlılığını izlemek ve dış şoklara maruz kalan ülkelere mali destek sağlamak için yeni oluşturulan IMF’e (Uluslararası Para Fonu) güveniyordu. IBRD (Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası) yerine WB (Dünya Bankası) kuruldu. Kalkınma ve yeniden yapılanma için uzun vadeli yatırım projelerine destek ve danışmanlık sağlandı. GATT (Tarife ve Ticaret Genel Anlaşması), 1995 yılında WTO (Dünya Ticaret Örgütü) olarak değiştirildi. Çok taraflı kurallara ve anlaşmazlık mekanizmalarına dayanarak serbest ticareti ilerletmek için bir çerçeve sağlandı. Bu küresel düzenleme, ödemeler dengesi ve enflasyon krizlerine yol açmadığı sürece ulusal ve bölgesel yaklaşımlara imkân verdi. Başarılı ülkeler daha kalkındı, sosyal düzeyi yükseltti, fazla sermaye biriktirebildi ve kazanımlarını daha kalıcı hale getiren kurumlarını kurmayı başarabildi. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) çöküşü ile sonuçlanan daha liberal demokratik rejimlere yönelik siyasi gelişme ihtiyaçları ortaya çıktı. Amerikan siyaset bilimcisi Francis Fukuyama bu durumu “tarihin sonu” olarak özetledi.
1974-2008 Arası:
1970’lerin başlarında açık döviz kuru paritesinden daha esnek bir para sistemine geçiş oldu. Orijinal savaş sonrası parasal çerçevenin sona ermesine işaret etti. Ancak sonrasında resmi ve kayıt dışı enflasyon hedeflemesi sistemi yeniden canlandırdı. Gelişmekte olan ülkeler (OECD), gelişmiş ekonomilerden daha çok enflasyon ve ödemeler dengesi sorunu yaşadı. Bu arada borçlarını yeniden yapılandırmada ve yüksek enflasyonla başa çıkmada oldukça başarılı ülkeler görüldü. Dünya Bankası ve bölgesel kalkınma bankaları (örneğin Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası-EBRD), altyapı ve kurum oluşturma gibi alanlarda daha bilgilendirici ve katalitik bir rol oynayarak daha büyük sermaye ihtiyacını karşılar oldu. WTO seviyesinde yavaş ilerlemeler görülmesine rağmen, birçok ikili ve bölgesel ticaret ve yatırım düzenlemesi gerçekleştirildi. Ancak bugün, küresel ekonomik koordinasyon konusu önemli bir sorun olarak kendini gösterdi. Ticarette, Uruguay Round’dan (1994) bu yana dikkate değer çok taraflı ilerleme yapılamamıştır. İklim değişikliği ve çevre ile ilgili sınırlı sonuçlar alınmıştır. Küresel kurumlar ve kamu yapıları, temel ihtiyaçlar, güvenlik, göç ve insan sağlığı gibi temel alanlarda yetersiz kalmıştır. Borç birçok ülkede artmaya devam etmektedir. 2008 küresel mali krizinin gerçekleşmesi bu sorunları en belirgin biçimde ortaya koymuştur. Bölgesel ticarette Avrupa Birliği’nin (AB) tek pazarı için henüz Brexit soru işaretidir, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) yenilenmiştir ama tedirginlik yaratmıştır, Orta ve Güney Amerika Ortak Pazarı (Mercosur Bloğu) ve Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) savunmasız durumdadır. G7, G20 ve bununla birlikte kurulan Finansal İstikrar Kurulu (FSB) gibi oluşumların Bretton Woods’un kurumlarının yerini alması veya onları düzenlemesi için tartışanlar vardır. Uluslararası kurumlarda alınan kararlar çoğu zaman hukukun gücünü taşıdığı için birçok gelişmiş veya gelişmekte olan ülke giderek bağlayıcı olmayan forumlarda bulunmayı tercih etmektedir. Böyle esnek yapıların varlığı henüz belirginleşmemiştir. Ortaya çıkan şudur: ABD, AB, Çin ve Japonya gibi ekonomik güçler için, Bretton Woods sistemi artık makroekonomik istikrar, ticaret veya finans için bir merkez hüviyeti taşımamaktadır.
2008 Sonrası:
Bugün “küresel hegemon belirsizliği” konusu öne çıkmaktadır. ABD küresel inisiyatifi başkalarına (özellikle Çin’e) kaptırmama çabası sürmektedir. Doların rezerv para olma kabiliyeti üzerinde tartışmalar başlamıştır. Buradaki bir çözüm belirleyici olacaktır. Dolayısıyla yeni kurumların ve anlayışların ortaya çıkmasına imkân verecektir. ABD’nin Başkan Donald Trump ile ulusalcı çıkışları belirsizliğin en büyük kanıtıdır. Burada ortaya çıkan yeni küresel güçlerin Çin ve Hindistan gibi ülkeleri geleceğin sistemine (bu vizyon henüz açık değildir) nasıl monte edecekleri herkesçe merak edilen bir konu olmaktadır. Bu belirsizlikte yapılan liberalizm ve illiberalizm ile popülizm tartışmaları da geçicidir.
Sonuç: Bütün bu anlatılanlar çerçevesinde Türkiye’nin vizyonu ne olacak? Halen gelişmekte olan ülkeler kategorisindeki Türkiye’nin küresel sistemle entegrasyonu tamdır. ABD ile yakın zamanda politik risklerin öne çıktığı süreçler yaşanmıştır. Buna karşılık Rusya ve Çin ile ilişkilerde çok boyutlu düşüncelerin ortaya atıldığı hususu öne çıkmaktadır. Yukarıda açıklanan durumdan anlaşılacak temel konu, halen ABD ve Çin arasında büyük bir hegemonik çatışma başlamıştır ve bu her tarafı belirsizlikle dolu olan süreç daha da gelişme gösterecek potansiyeldedir. Bazı önemli başlıkları sıralayalım:
alıntılanan kaynak: