Firmalar, önceleri üretim üstünlüklerini ön planda tutarak birbirleriyle rekabet ediyorlardı. Zamanla verim, kalite, hızlı üretim gibi konular rekabette üstünlük sağlayan araçlar olarak öne çıktı.
Ancak globalleşen ve gittikçe küçülen dünyamızda artık ürünü üretebilmek büyük bir rekabet üstünlüğü sağlamıyor. Çünkü günümüzde tüm bu sayılan faktörler, bir işletmenin ayakta kalabilmesi için gerekli olan asgari şartlar haline geldi.
Uluslararası piyasalarda rekabet gücünü artırmak isteyen ülkeler yenilik kapasitesi ve bilgi yaratmada öne çıkan ülkelerdir. Dünya ekonomisine entegre olmayı amaçlayan ülkeler, yeniliği uzun vadede rekabet gücü için bir anahtar olarak kabul etmektedirler.
Yenilik yapmanın temelinde de Ar-Ge faaliyetleri yer almaktadır. 2023’te dünyanın 10. ekonomisi olma iddiasında olan Türkiye’nin de bu yolda ilerlerken olmazsa olmazı araştırma geliştirme faaliyetleridir.
Ar-Ge çalışmalarındaki verimsizliğin nedeni olarak ülkenin ekonomik durumu sürekli ön plana çıkartıldı. Avrupa Birliği Ar-Ge faaliyetleri için gayrisafi milli hasılanın (GSMH) yüzde 2’si gibi bir pay ayırırken Türkiye’de bu oran 0,71 seviyelerinde.
28.02.2008 tarihinde kabul edilerek 01.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Ar-Ge faaliyeti gerçekleştiren ve gerçekleştirecek olan mükelleflere pek çok indirim, istisna, destek ve teşvik sağlanması amaçlanmıştır.
Ülkemizin hak ettiği teknolojik gelişmişlik seviyesini yükseltmeye yönelik sonuçların üretilmesi için sonucu buluş olan Ar-Ge’ye ihtiyaç vardır. Ar-Ge’nin sağlıklı çalışabilmesi için ise patent tescili olmazsa olmazdır. Eğer patent tescili alınan ürünler, pazara yeni alt markalar ile sunulacaksa, bu durumda yeni alt markaların tescili de sürece dahil edilmelidir.
Bugün yalnızca aktarılan parasal kaynakların bu soruna çare olamayacağı, sistemin bütün olarak ele alınması gerektiği görülüyor. Çözüm, ülkemizin kalkınma dinamiğini harekete geçirecek olan, iş sonucu buluş olan Ar-Ge çalışmalarına odaklanmak olacaktır. Teknoloji üreten ülkelerin bu gelişmeleri başarmasının ardındaki gerçek, sonucu patent belgesi alabilecek Ar-Ge çalışmaları yapıyor olmalarıdır. Bu duruma bir örnek olarak Amerika’yı verebiliriz, dünyada her yıl 1 milyon adet gerçekleşen patent başvurularından yüzde 35’i sadece Amerika’ya ait.
Patent odaklı olacak bu Ar-Ge sistemi ile Ar-Ge çalışanlarının daha verimli çalışma olanağı bulacağı ve hedeflerini daha kolay saptayabileceği bir ortam oluşacaktır. Verimli Ar-Ge’de; hem parasal kaynakların, hem de zamanın yönetimi çok yalın ve kolay olacaktır.
Karmaşık ve anlaşılmaz hedefler her zaman sonuçsuz kalmaya mahkum çalışmalara yol açacağından, bu sistem ile ölçülebilir değerler üretilebilecektir.
Ülkemizin sınıf atlaması için patent sayılarını önce 10 bine, sonra 50 bine çıkarması gerekir. Yine İstanbul Sanayi Odası’nın verilerine göre; 230 binden fazla sanayi işletmesine sahip ülkemizde bu potansiyel fazlası ile vardır.
Çözüm Çok Basit
Bu potansiyeli harekete geçirerek danışmanlık şirketlerine bu işin verilmesi halinde, bu sorun rahatlıkla çözülecektir. Gelişmiş ülkelerin sonuç odaklı, yani patent üreterek bilgiyi nasıl yaygınlaştırdıklarını ve bu bilgilerle yeni bilgi üretimine hız verdiklerini global büyüklüklerinden görüyoruz.
Tescilli bilginin sahibinin devlet garantisinde bu bilgiyi kamu ile paylaşmasında, bu kültürel yapının tüm sanayi işletmelerine yaygınlaşmasının modelini oluşturmaktadır.Kalkınma Bakanlığı, TÜBİTAK, KOSGEB ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın Ar-Ge çalışmalarının bu sistematik yapı içerisinde olmasının özendirici teşvikleri bulunmaktadır.
Herkese selamlar.
Kalın sağlıcakla.