Beklenen Yapısal Reformlar  Nedir?

Seçimlerin hemen ertesinde hangi teknokrat arkadaşımla konuşmaya başlasak sonu mutlaka gelip yapısal reformlara bağlanıyor. Birisi “ekonomi iyi gidiyor” dese “doğru ama yapısal reform ihtiyacı ve ya yapılacak yeni reformlarla desteklenmediği takdirde sürdürülebilir değil” diyoruz ya da birisi “büyüme düşecek” dese “çünkü yapısal reformları yapmadık, cari açık düşerse büyüme de ister istemez düşüyor” diyoruz. Herkesin bildiği, tam olarak tanımlayamasa da saygı duyduğu sihirli bir deyim ‘yapısal reform.’

Mahi Eğilmez Hocam yapısal reformu şu keilde tanımlıyor :” Yapısal reform, bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir. Ekonomi dışından bir örnek vereyim. Diyelim ki İstanbul’u olası bir depreme karşı daha güçlü bir hale getirmek istiyoruz. O zaman eskiden depremlere dayanıklı olarak yapılmamış yapıları yıkıp depreme dayanıklı yapılar yapmanız gerekiyor. Bu, hem zaman alacak hem de pahalıya çıkacak bir dönüşüm. Ama tamamlandığında hem kentin görünümünü güzelleştirecek hem de depremlere dayanıklılığını artıracak bir yapısal dönüşüm.”

Teknik olarak sürekli tartışılan ve beklenen yapısal reformlar nedir? Diye incelediğimizde Mahfi Eğilmez Hocamıza da kulak verdiğimizde;

Siyasal reformlar

Hemen seçimin ertesinde herkesin mutabık olduğu bu alanda atılması gereken birçok yapısal dönüşüm adımı söz konusu. O nedenle bunlardan en önemli olduğunu düşündüğüm birkaç reforma değinmekle yetineceğim. Türkiye’nin siyasal alanda yapması gereken yapısal reformlar Anayasa değişikliği ile başlamak durumundadır. Bu değişiklikler yapılırken sistemi, batı ülkeleri düzeyine çıkarabilmek için demokrasiyi, özgürlüğü, düşünce özgürlüğünü, hoşgörüyü, kişi haklarının korunmasını, en üst düzeye çıkaracak ve kısıtlamaları savaş hali gibi çok zorunlu hallerle sınırlı tutacak düzenlemeler yapılması gerekiyor. Anayasa değişikliğini izlemesi gereken reform seçim sisteminin ve siyasal partiler sisteminin düzenlenmesi olarak karşımıza çıkıyor.

Ekonomik reformlar

Asıl konumuz bu olduğu için buraya biraz uzun yer ayırmamız gerekiyor. Bu alanda da yapılması gereken çok şey var. Buna karşılık yukarıda olduğu gibi burada da en temel gördüğüm konuları ele alacağım:

Büyümenin ithalâta bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi: Türkiye, 2000’lere kadar bütçe açığını, 2000’ler sonrasında ise cari açığı itici güç olarak kullanmış ve bu itici güçle büyümüştür. Yani açık vermeden büyüyemeyen bir ekonomi görünümündedir. Bu görünümden kurtulmak yani açık vermeden büyüyebilmek için iki yol var: İç tasarrufları artırmak veya üretimin ithalâta dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmek. Her ikisi de zaman alıcı ve biraz can acıtıcı önlemleri gerektirse de tıpkı deprem önlemi gibi mutlaka yapılması gereken şeylerdir. Eğer bu iki önlem alınıp da yapısal reform yapılamıyorsa o zaman tek çare büyüme hızını potansiyel büyüme düzeyi olan yüzde 5’lere düşürmektir. Demek ki bu alanda yapısal reform yapamamanın maliyeti daha yavaş büyümek olacaktır. Bunun maliyeti ise işsizliğin düşürülememesinden başlayan birçok başka sorun olarak karşımıza çıkacaktır.

Bu konuda iki önlem söz konusudur. İlki kısa vadede kanamayı durdurmak için ithalatı pahalı hale getirecek kur artışıdır. Bu bir yapısal reform değildir. Çünkü yapısal reform kalıcı düzeltme sağlayacak önlemlerle yapılır, oysa kurların yükselmesi yoluyla ihracatın artması ve ithalatın düşmesi sonucunda ortaya çıkacak cari açık düşüşü geçici düzeltme sağlar. Yani yapıdaki eksikliği, yanlışları kalıcı olarak düzeltemez. Bu eksikleri düzeltmek için ithal mallarından içeride de üretilmesi mümkün olanları teşvik ederek dışarıya ödenecek dövizi azaltmak yoluna gidilmesi gerekir. O nedenle ben bu alanda ‘kısmi ve geçici ithal ikamesi’ yaklaşımını ortaya atmıştım. Bu yaklaşımı ithal mallarından burada da aynı fiyata üretilebilecek olanları geçici süreyle teşvik ederek maliyetini düşürmek şeklinde özetleyebilirim. Bunu yapabilmek için öncelikle sanayi ürünlerinin envanterini çıkararak maliyet, vergi, satış fiyatını sıralamak, sonra bunları dünya fiyatlarıyla kıyaslamak ve hangilerinde teşvik yapılacağını belirlemek gerekir. Bu yolla cari açığı düşürmek mümkün olabilir. Buradaki kritik nokta fiyat olarak rekabet edemeyeceğimiz ürünleri burada üretmeye kalkışarak kaynak tahsisinin bozulmasına yol açmamaktır.

Bütçe gelirlerinin konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması: Bu konuda atılması gereken ilk adım vergi sisteminin KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılmasıdır. Vergi sisteminin, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi dolaylı vergilerle gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler arasında dengeli ağırlıkları içeren bir yapıya dönüştürülmesi gereklidir. Bu değişiklik öncelikle adil bir vergilemenin yerleştirilebilmesi için gereklidir. Çünkü dolaylı vergiler düşük gelirliden oransal olarak daha yüksek vergi alınmasına yol açar. Bu dönüşüm ayrıca ithalât artışına bağımlı vergi geliri artışlarından uzaklaşmamızı sağlayacağı için de önemlidir. Bugünkü durumda ithalat (dolayısıyla cari açık) arttıkça vergi gelirleri de artmakta, dolayısıyla bütçe açığı azalmaktadır. Bu ikili arasındaki ters ilişkiyi mümkün olabildiğince kırmak gerekir. Bu reformun bir başka yararı da kayıt dışılığı önlemesinde ve GSYH hesaplarının gerçeği göstermesinde görülecektir.

Sosyal güvenlik ve sağlık reformu: Bu konu yalnızca Türkiye’nin değil birçok ülkenin sorunudur. Türkiye, birkaç kez iflas aşamasına gelmiş olan sosyal güvenlik sistemini genellikle primleri artırarak ve emeklilik yaşlarını yükselterek reforme etmiş ve sistemi yaşatmaya devam etmiştir. Bugün de bu alanda alınması gereken önlemler bulunuyor. Önümüzdeki dönemde sosyal güvenliğin sorun yaratmaması için bu alanda sürekli olarak maliyet dengelerini izlemek gerekiyor. Bu aşamada bundan daha önemlisi sağlık reformudur. Son yıllarda Türkiye bu alanda önemli gelişmeler sağlamış ve vatandaşlarının sağlık hizmetlerine ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Ne var ki her düzenleme gibi burada da sınırlar iyi belirlenemediği zaman maliyetler yüksek oluyor. İngiltere, 1980’lere girerken genel sağlık sigortası (national health service) yüzünden batmanın eşiğine gelmişti. Bizim de bu konuyu yeniden ele alıp maliyete dayalı bir sistemi hayata geçirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bir süre sonra bütçe bu yükü taşıyamayacak hale gelebilir.

Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması: Enerjimizi dışarıdan ithal ettiğimiz için cari açığa olumsuz katkı yapan bu ithalât kalemini azaltıcı önlemleri almamız gerekiyor. Bu konuda yapılabilecek işler ötekilere göre daha sınırlı görünüyor. Petrol ve doğal gazımızın olmaması ya da ticari boyuta taşınacak düzeyde bulunmaması alternatif enerji üretimi kaynaklarına yoğunlaşmamızı gerektiriyor. Bu alanda güneş ve rüzgâr enerjisi, biyoenerji alanlarında yoğunlaşmanın yanı sıra nükleer enerjiyi de planlarımızın içinde tutmamız ve bu yolda asımlar atmamız gerekli görünüyor. Cari açığımızın çok önemli bir bölümünü enerji faturası tuttuğu için bu alanda yapılabilecek küçük düzeltmelerin bile katkısı olacağını düşünüyorum.

Sektörel reformlar: Bu noktada bankacılık reformundan reel sektöre yönelik reformlara kadar bir dizi düzenleme yapılması gerekiyor. Türkiye, 2001 krizinden sonra bankacılık sektörünü ister istemez reforme etti. Son 40 yılda yaptığımızı en önemli yapısal reform budur. Onu da kendi isteğimizle değil, kriz sonucunda zorunlu olarak yaptık. Buna karşılık mali sektörün bankacılık dışındaki alt sektörlerinde (sigortacılık, leasing, faktöring vb) henüz tam olarak reformları yapmadık. Bunların hızla tamamlanması gerekiyor. Bu alanlardaki denetim ve gözetim görevinin de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) örneğinde olduğu gibi bağımsız bir kuruma verilmesi bu alanda atılacak ilk adım olabilir. Bu çerçevede son dönemde Türk Ticaret Kanunu ile atılmaya başlanan adımlar ne yazık ki daha işin başındayken budanarak birçok açıdan işlevsiz hale getirildi. Bunların yeniden ele alınması gerekiyor. Özel sektör kuruluşlarının çoğunun ticari defterleri, belgeleri, mali tabloları gerçeği yansıtmaktan uzak bulunuyor. Bu alanda bankacılıkta yapılana benzer sıkı düzenlemelerin hayata geçirilmesi zorunlu görünüyor.

Araştırmalar ve Hocalarımız böyle söylüyor..

Seçim sonrası beklenen “yapısal reformlar” konusunda küçük bir saptama yapmak istedim. Mutlaka sizin de eklemek istediğiniz konular olacaktır. Yeni hükümete bu açıdan da başarılar diliyorum ve “yapısal reformlar” bekliyorum…

Kalın sağlıcakla..

Herkese baki selam.

 

 

 

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşır mısınız?

Comments are closed.