Mescid-i Aksa’da yaşananlar

İsrail’in Mescid-i Aksa’da yaptığı şiddet ve zulmü, endişe ve kızgınlıkla takip etmekteyiz. Mescid-i Aksa ve Kudüs, Tüm Müslümanların önem verdiği kutsal bir merkezdir.

İsrail’in, 1967’den bu yana Kudüs’ü işgal ettiğini, bugüne kadar da her geçen yıl bu bölgede Yahudi yerleşimini kanunsuz bir şekilde artırdığını , 1980’den bu yana da Kudüs’ün bütününün başkent yapılması anlayışına doğru hızla ilerlediğini bilmekteyiz.
1988’den bu yana Filistin Devleti’ni tanıyan Türkiye’nin, İsrail’i bu hedeflerinden vazgeçirebilmek ve Yahudi yerleşimlerini engelleyebilmek için uluslararası alanda elinden geleni yaptığı, diğer İslam ülkelerinin de bu konuda Türkiye gibi çaba göstermediği ve Türkiyeyi yanlız bıraktığı acı bir gerçektir.
Olay artık, Amerika ve BM tarafından 1980’li yıllardan beri dillendirilen, masum ve haklı gibi gösterilmeye çalışılan, “İsrail’in sözde meşru güvenlik endişeleri” boyutunu çoktan aşmış , İsrail’in Kudüs’ün bütününü tamamen işgalinde son hamlelerine dönüştürülmüştür.
Bugünlerde yaşananlar sadece temel inanç ve özgürlüklerin kısıtlanması anlamına gelmemekte; İsrail’in, yine terör ve güvenlik bahanesine sığınarak özelde Mescid-i Aksa, genelde de Kudüs’ün bütününü kendi topraklarına katma başkent yapma hedefinde devam ettiğini göstermektedir.
Bu açıdan Mescid-i Aksa’da Müslümanların ibadet etme özgürlüklerinin kısıtlanması çabalarının ve ibadet için gelenlere sık sık, terör ve güvenlik bahanesiyle, öldürmeye kadar giden şiddete dayalı fiilî müdahalede bulunulması gibi davranışların en kısa zamanda bitirilmesi gerekmektedir.
İsrail Devleti’nin bu haksız ve zulme varan uygulamalarına karşı tepki vermek her müslüman ülkenin vazifesidir.
Bölgede barışın ivedilikle sağlanmasının en temel yollarından birisinin Filistin Devleti’nin dünyada tam anlamıyla tanınması ve haklarının iadesi olduğunu, İsrail’in 1967’den beri işgal ettiği Doğu Kudüs’teki işgal ve iskân politikasının bir an önce bitirilmesinin zorunluluğunu ve nihai olarak İsrail’in Harem-i Şerif’in kutsiyetine ve tarihî statüsüne saygı göstermesinin hukuki bir yükümlülük ve mecburiyeti olduğunu tüm dünyaya duyurmak ve kamuoyu oluşturmak Türk Devletlerinin ve Müslüman Devletlerinin doğal lideri olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorumluluğudur.
Bu çabalar sarf edilirken Devletimizin ve Milletimizin birlik ve beraberlik içerisinde olmasının bu önemli hususun iç siyasetin üzerinde tutulmasının hükümetimizin desteklemesinin gerekliliğini yüce Türk Milletine ve kamuoyuna saygılarımla arz ederim.

 

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşır mısınız?

Comments are closed.