Yaratıcı Şehir Olmak

Turkcell’i aradığınızda size cevap veren kişi telefonu Diyarbakır’dan açıyor.

Türkiye’deki birçok yabancı şirketin muhasebesi başka bir ülkede tutuluyor. Yine pek çok şirketin bilgi işlem merkezi de Türkiye dışında.

Artık bir ürün veya hizmet üretmek için bütün çalışanların, bırakın aynı binada, aynı şehirde bile olması gerekmiyor.

Her şirket, en verimli üretimi nasıl ve nerede yapabiliyorsa, üretim sürecini de buna göre parçalayıp birleştiriyor.

Hepimiz biliyoruz ki artık bir tişörtü üretmek değil onun tasarımını yapmak, markasını yaratmak ve satış ağını kurabilmek daha değerli.

Eğer markanız güçlüyse, Arjantinli bir tasarımcının elinden çıkmış bir tişörtü Bursa’da ürettirip, dünyanın her yerinde satabilirsiniz. Tâbii bunu satabilecek mağazalarınız varsa.

İçinde yaşadığımız dönemin en kıt kaynağı yaratıcılık ve şirketlerin birinci önceliği ise yaratıcı insanları kendilerine çekebilmek.

Yaratıcılık, yüksek katma değer üretmenin tek yolu. En yaratıcı fikri bulan ve bunu satabilen şirketler sıra dışı başarı elde ediyor.

Facebook, you tube, i-tunes ya da hybrid arabalar sözünü ettiğim yaratıcılığın ticarîleşmiş örnekleridir.

İçinde yaşadığımız dönemin belirgin özelliği, yaratıcılığın en önemli üretim faktörü olmasıdır; çünkü artık küresel rekabette toplumsal gelişmenin motorunu yaratıcılık oluşturuyor. Yaratıcılık, sanayi yatırımlarından bile daha önemli bir hale geldi.

Tüm gelişmiş ekonomiler, “yaratıcı sermaye” diye tarif ettikleri bu “zamanın ötesini hayal edebilecek” insanları kendilerine çekmek için uğraşıyor.

Yaratıcı sermayeyi bilim adamları, mühendisler, mimarlar, tasarımcılar, yazarlar, sanatçılar, müzisyenler, şairler, reklâmcılar, film yönetmenleri, bilgisayar programcıları, modacılar… oluşturuyor.

İçinde farklılıkları barındıran, farklılıklara karşı hoşgörülü toplumlar, kentler ve ülkeler yaratıcı sermayenin yaşamak istediği yerler; çünkü yaratıcı sınıf kendisini sınırlamayan, özgür ortamları tercih ediyor.

Farklılıklar yaratıcılığı besliyor, “enerjiyi ve dinamizmi” yükseltiyor.

Dünyaca ünlü kent bilimci, sosyolog Richard Florida’ya göre, teknoloji, yetenek ve hoşgörü ancak bir arada bulunduğu zaman ekonomik büyüme ortamı oluşuyor.

Silikon Vadisini kuranların arasında önemli ölçüde Hindistanlıların ve Çinlilerin olması da bir tesadüf değildir. Bu insanlar, yaratıcı yeteneklerini hayata geçirecekleri hoşgörü ortamını Silikon vadisinde buldukları için orayı tercih ediyorlar.

Amerika’nın hemen her alanda en yetenekli ve en yaratıcı insanları bir mıknatıs gibi kendine çekmesi de farklılıklara hoşgörünün çok yüksek bir toplum olmasından kaynaklanıyor. Amerika’da yaratıcı ve yetenekli insanlar, “kendi mahallelerini”, “kültürel kabilelerini” oluşturma özgürlüğüne sahipler. Kanada ve İrlanda gibi ülkeler de Amerika‘nın stratejisini uygulayıp, yaratıcı sınıfı kendilerine çekmek için uzun dönemli politikaları hayata geçiriyor ve başarılı sonuçlar alıyor.

Yaratıcı insanlar bugün, dünyada istedikleri kentte yaşamayı ve diledikleri şirkette çalışmayı seçebilecek özgürlüğe sahipler.

Ekonomik gelişim ise hoşgörüsü yüksek, çeşitlilik içeren ve yeni fikirlere gelişme iklimi sunan yerlerde hayat buluyor.

Bu nedenle dünyada sürekli yeni “cazibe merkezleri ” oluşuyor. Birçok kent,  yaratıcı bir iklim oluşturmak için programlar ve projeler geliştiriyor. Dünyanın büyük metropolleri en ‘yaratıcı kent‘ yarışında mücadele ediyor.

20. yüzyılın kentlerini plânlama politikaları şekilliyordu; 21. yüzyılın şehirleri ise yaratıcılığı cezbedecekçözümler etrafında şekilleniyor.

Bugün birçok kent, kendisini sıçratacak, kentsel yenilenme projeleri gerçekleştiriyor. Stockholm‘den Amsterdam‘a; Berlin‘den Londra‘ya; kent yönetimleri küresel yarışta kentlerinin bir cazibe merkezi olması için yaratıcılığı teşvik edecek düzenlemeler yapıyor.

Fikirler virüs gibi bulaşıcı olduğu için, yetenekli insanların bir arada bulunduğu bölgelerde yaratıcılıkekonomik değere dönüşüyor.

2009 yılının en ‘yaratıcı‘ şehri seçilen Seattle, bu anlamda çok güçlü merkezlerden biri. Microsoft, Grunge akımını başlatan Nirvana, Pearljam ve Soundgarden gibi pek çok müzik grubu; dünya çapında kahve zinciri Starbucks hep Seattle çıkışlı oluşumlar.

Seattle aynı zamanda toplumsal protestoların da merkezi konumunda. Seattle, 1999 yılında Dünya Ticaret Örgütünü (WTO) protesto eden on binlerce insanın buluştuğu yer oldu. 3. Dünya‘nın borçlarının silinmesini isteyenlerden çevrecilere, sendikalardan feministlere, eşcinsellere, sosyalistlere kadar uzanan ve içinde 450 örgütün yer aldığı bir güçler koalisyonu, günlerce Seattle sokaklarında protesto gösterileri yaptılar. Bugün yaşanan global krizde sorgulanan kapitalist sistem, bundan 10 yıl önce, Seattle’da sorgulanmaya başlandı.

Berlin ise yaratıcı kent yarışında bir “başarı öyküsü”. 2009 Ocak ayında yayınlanan Berlin Senatosu Kültür Sektörü Değerlendirme Raporu’nda, kentteki kültür ve yaratıcılık sektöründeki şirketlerin sayısı 2000-2006 yılları arasında yüzde 30 artmış. Bu şirketlerin ciroları ise ekonominin çok üzerinde büyümüş.

Berlin’deki kitap; oyun ve bilgi teknolojileri; sinema ve televizyon; müzik, sanat, tasarım; reklâm, mimarlık ve sahne sanatları alanlarında hizmet veren 23 bine yakın işletme, yıllık toplam 18 milyar Euro’luk bir ciroya ulaşıyor.Yaratıcı sektörün Berlin geliri içindeki payı %21’e ulaşıyor.

Berlin’de çalışan nüfusun %10‘undan fazlası kültür sektöründe çalışıyor. Bu yaratıcı sınıfın 2015 yılına kadar daha da büyümesi bekleniyor. Kısa bir süre önce Berlin Senatosu, yaratıcı girişimlere daha fazla kredi sunma kararı aldı. Ayrıca Berlin belediyesi, yaratıcı sektörü “Create Berlin” gibi plâtformlar aracılığıyla destekliyor. Medienboard Berlin-Brandenburg gibi kurumlar da sinema ve bilgisayar oyunları sektörlerine doğrudan destek sağlıyor.

Berlin  UNESCO kriterlerine göre dünyanın en yaratıcı ilk 3 kentinden bir tanesi. (http://www.creative-city-berlin.de/)

Barselona, Kopenhag, Helsinki, Şanghay, Tokyo, Montreal, Toronto, Stockholm da dünyanın yaratıcı sermayeyi cezbeden önemli kentleri arasında gösteriliyor. (http://www.monocle.com/, Temmuz-Ağustos 2008)

Önümüzdeki dönemde teknoloji, yetenek ve hoşgörüyü bir arada buluşturan ülkelerin, kentlerin ekonomik büyüme açısından daha da avantajlı konuma geçecekleri çok açık.

Küresel rekabetin anahtar unsuru artık yaratıcı sınıfı cezbedebilmektir.

Toplum bilimcilerin öngörülerine göre, geleceğin yıldız ekonomileri küresel üretim merkezi haline gelen Çin ya da Hindistan olmayacak. Aksine yaratıcı yetenekleri dünyanın her tarafından kendine çekebilen ülkeler olacak.

Kültürel çeşitlilik yaratıcılığı kamçılıyor. Richard Florida’ya göre gökdelenlerin yanı başında gecekonduların olması gibi “çelişkilerin birlikteliği”; farklı etnik grupların kendilerine ait mahallelerde oturması; bir kentte yürürken iki sokak sonra karşınıza sizi şaşırtan bir mimarinin çıkması; sinagogla caminin yan yana olması gibi unsurlar kentlere “özgün bir kimlik” katıyor.

Bugün içerdiği birçok avantajlarla Türkiye, kendine has özellikleri ve zengin kültürel değerleriyle yaratıcı potansiyeli en yüksek bölgeler arasında gösteriliyor.

Özellikle İstanbul‘un kültür sermayesi hem tarihsel hem de güncel açıdan çok güçlü. İstanbul, doğal ve tarihi özelliklerinin yanı sıra son derece dinamik ve yaratıcı bir şehir. Bu nedenle son yıllarda İstanbul, dünyanın en ilgi duyulan “trend kentleri” arasında yer alıyor.

Philip Starck İstanbul için “dünyanın en heyecan verici, en seksi, en erotik” kenti tanımlamasını yapıyor. Son yıllarda dünyaca ünlü mimarların, tasarımcıların, orkestra şeflerinin ya da dansçıların İstanbul’u tercih etmelerinin sebebi İstanbul’un “çok kültürlülüğü”,  “özgün kimliği” ve “enerjisidir”.

Richard Florida’nın teorisine dayanan “Ülkeler Yaratıcı Sınıf Endeksi 2008” sıralamasına göre İstanbul, 60 kent içinde 28. sırada geliyor. (New York 1.sırada)

Şehirlerin küresel ekonomide oynadıkları stratejik role göre sınıflandırılmasında ise İstanbul; Pekin, Berlin, Kuala Lumpur, Prag ve Barselona ile aynı listede yer alıyor.

Yaratıcı sınıfın gelişme hızı açısından sıralandığında ise performansı en yüksek 10 ülke içinde Türkiye, 5. sırada bulunuyor.

21’inci yüzyılda büyümenin en önemli yolu, yetenekli insanları çekecek yaratıcı bir şehir olmak.

Yaratıcı sınıfın tercih ettiği bir kent olmak işin bir tarafı, asıl bir de bu yaratıcı sınıfa liderlik etmek ve bu sınıfın çalışacağı şirketlerde onların daha da gelişeceği ortamlar yaratmak gibi bir konu var.

Yaratıcı insanları mıknatıs gibi çeken, enerjisi yüksek bir kent olmak kadar, bu insanların yeteneklerini ortaya çıkarabilecekleri bir şirket iklimi yaratmak da önemli.

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşır mısınız?

Comments are closed.