Küresel salgın, mimari ve kentsel tasarım ilişkisi

Boston’daki Northeastern Üniversitesi’nden Sara Jensen Carr’ın yakında yayınlanacak kitabının konusu Sağlık Topografisi ve Amerikan kent planlamasının sağlıkla ilişkisi..

Carr, kitabında büyük sağlık krizlerine bulunan kentsel çözümlerin tarihini de özetliyor. Amerikan iç savaşında hijyen görevlisi olarak görev yapan peyzaj mimarı Frederick Law Olmstead’le başlıyor.

“Ara sıra doğa manzaralarına bakmanın insan sağlığı ve enerjisi açısından faydalı olduğunu” tespit eden Olmstead New York’taki Central Park ve Boston’daki Emerald Necklace parklarını düzenleyen kişi.

Aylarca evlere kapandıktan sonra parklar ve kentlerdeki yeşil alanlara ve aynı zamanda tuvalet altyapısı, içme suyu ve el yıkama imkanlarına hepimiz daha büyük ilgi göstereceğiz.

Hollanda’daki Delft Teknoloji Üniversitesi’nden, Tasarım Politikası Profesörü Wouter Venstiphout, “her yere yürüyerek gidebileceğiniz kentler tasarlamak için çok doğru bir zaman” diyor:

“Koronavirüs adem-i merkeziyetçilik için bir katalizör olabilir mi? Dev hastanelerimiz ve üst üste yaşayan insanlarımız var fakat hala bunlara ulaşabilmek için uzun yollar gitmemiz gerekiyor.’’

‘’Pandemi bize hastaneler ve okulları daha küçük birimler halinde geniş bir alana yaymamız ve tek bir merkez yerine çok merkezi güçlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.”

Böylece günlük seyahatin çok sınırlı olacağı her bir yerel merkezin dükkanları ve her şeyiyle kendine yeterli hale geleceği bir doku öneriyor.

“Pandeminin zihin açıcı bir etkisi oldu. Kamu sağlığı hizmetlerinin ve doğru düzgün bir sosyal güvenlik sisteminin vazgeçilemez bir ihtiyaç olduğunu açıkça görebiliyorsunuz. İyi olanı açıkça gösteren net bir resim ortaya çıkardı.”

Peki soralım; Evlerin, evden çalışmaya uyumlu hale getirilmesi mi gerekecek? Kaldırımlar biraz daha mesafeli olabilelim diye genişletilecek mi? Bundan böyle kalabalık yerlerden kaçınacak, açık plan ofisler ve tıkış tıkış asansörlerden uzaklaşacak mıyız?

1943’de kurulan Design Research Unit (DRU) adlı mimarlık ajansı İkinci Dünya Savaşı sonrası Britanya’nın görünümünün şekillenmesinde büyük rol oynadı. Londra sokaklarının tasarımından Britanya Demir Yolları logosuna kadar birçok simgesel ve işlevsel tasarımda imzası var.

Şimdi de yaratıcı enerjisini bundan sonra binaların iç mekan tasarımlarından kamusal alanların düzenlenmesine, kullanılacak yüzey malzemelerine, en ince detaylarına kadar salgın hastalıkların yayılmasını sınırlayacak şekilde nasıl tasarlamak gerektiğini tahayyül etmeye yöneltti.

Darren Comber en büyük değişimin çalışma mekanları, ofislerin düzenlenmesinde yaşanacağını, son dönemde çok yaygınlaşan birçok şirketin büyük bir binada ya da mekanda “birlikte çalışma” düzenlemesinin, açık ofis fikrinin artık o kadar cazip olmayabileceğini düşünüyor.

Bu düzenin yayılması sosyal iletişim, ilişkilenme fikrinden doğmuştu. Birçok farklı firma çalışanları ya da yaratıcı işlerde serbest çalışanlar aynı ofis alanını paylaşabiliyor, o arada kahvelerinizi içebiliyordunuz. Fakat bu artık o kadar cazip bir seçenek gibi görünmüyor.

Darren Comber, “1950’lerdeki gibi herkesin çalışma alanlarının ayrıldığı günlere döneceğiz demiyorum ama bence açık plandan uzaklaşılacak. Ayrıca daha iyi havalandırılan, camların açılabildiği mekanlara geçileceğini göreceğiz” diyor.

Büyük firmalar için çalışma alanları düzenlemiş bir başka tasarımcı, şu anda Zaha Hadid Mimarlık şirketinde tasarım fikirleri bölümünün başında olan Arjun Kaicker’in de beklentisi bu yönde:
“İş yerlerinde daha geniş koridor ve antreler, daha çok bölme ve daha çok merdiven göreceğiz. Farklı ekiplerin birlikte çalışması fikri bir süredir ağırlıktaydı fakat artık çalışma mekanlarının bu kadar açık olacağını düşünmüyorum” diyor.

Arjun Kaicker’e göre ofisin içinde herkesin ne kadar alanı olacağı, asansörlere en çok kaç kişinin bineceği, bekleme salonlarına kaç kişi alınabileceği konularında yasal düzenlemeler olabileceği gibi gerektiği konularında yasaların çıkarıldığını bile görebiliriz.

Kaicker’in ekibi geleceğin ofisleri üzerinde çalışmaya ve koronavirüs sonrası bazı fikirleri işlemeye şimdiden başlamış.Örneğin bulaşıcı hastalıkların yüzde 80’inin virüs ya da bakterili yüzeylere dokunma yoluyla yayıldığı düşünüldüğünde bundan böyle çok tutulması olası bir tasarımla, çalışanların hiçbir yüzeye dokunmadan dolaşabildikleri bir bina yapmışlar.Binada asansörler akıllı telefonlardan çağırılabiliyor, kapılar hareket sensörleriyle ya da yüz tanıma programıyla kendiliğinden açılıyor. Perdeleri açıp kapama, havalandırma, hatta kahve ısmarlama komutları bile akıllı telefonlarla verilebiliyor.

Kaynak : BBC News

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşır mısınız?

Comments are closed.